09 Eylül 2014

Kitap Yorumu'm...


İlk Blog günlüğümüze hoş geldiniz.

Kitap özeti:

Şu ana kadar pek yorum yazmadığımı herkes bilir... İlk yorumumu "Zeynep Avcı'nın" (Rita Hunter) muhteşem kitabı "Ruhun Ateşi"ne yazdım.

Kitabımızın girişinden itibaren gerçekten uygun bir üslupla, şahane bir anlatımla kaleme almış yazar kitabını... Kitabımız bir çok ana karaktere, burada, yan karakter olarak eşlik ediyor. Kitabımızın asıl kızı Sophie Langford. Sevgi dolu bir ailede doğmuş, hayat onun için pembe bulutlardan pamuk şekeriyken, birden hayatına giren asi ve sinsi kuzen sayesinde şekerlerinin üzerine karınca konmuş kadar beter bir hale geliyor. Hayatındaki tüm dengelerin şirazeli yapısı, kıvrak bir solucan gibi virajlarla doluyor. Ve hayatı çok başka olmanın zorunluluğuna maruz kalıyor. Liliana, görünüşünün kusursuzluğunu ruhuna alamamış, kıskanç, herşeyin onun olmasına alışmış, isteklerini sadece elini şıklatıp sahte gözyaşlarıyla edinmiş, herkesin acımalı ve hayranlık ilgisine maruz kalmış, erkekleri parmağında oynatmıştır. Kusursuz görünüşüyle vakur, herkesin şefkatine muhtaçmış gibi duran fakat... içindeki bataklıkla yılan kadar zehirli olan kıza, gerçek yüzünü gören Sophie dışında herkes aşırı hassas davranır. Sophie'nın annesi ve babası bu öksüz kuzene taparken, kendi öz evlatlarını dışlamaktadırlar.

Ailesine katıldığı ilk günden itibaren hiç çekinmeden, utanmadan, anne ve babasının sevgisi dışında ilk sevgilisinin ve hatta seyisinin, atının üzeride dahil olmak üzeri, her şeyine sinsice hak iddia eden kuzeninin sahtekarlığını sakladığı gerçek yüzünü ortaya çıkaramaz Sophie... 

O ne yaparsa yapsın, çünkü babasına Liliana'ya asla kızmayacağına ve onu seveceğine dair ahmakça bir söz vermiştir. Tabii herşey de olduğu gibi, sabrının da sınırları vardı ve bir gün, o sınırlar kavga ettikleri nefret yüklü bir anında ortadan kalktığında, Sophie'nin aklındaki tek şey kuzeninin meydan okuyuşuna karşılık vermekti

"İlgimi hak eden erkeği bulduğumda, onu baştan çıkarmayı dene... Tabii becerebilirsen..." demişti kuzeni. Eh madem istediği buydu... Ve bunu denerken olan komedi ve dram yüklü anları mutlaka kendiniz keşfedin derim.

Leighton Kontu Brendan Blackmore... Kibirli, küstah, odun, hergele, çapkın, buz gibi ve ulaşılmaz bir soyluydu. Yani tam bir aristokrat züppeydi... Görünüşte! İnsanda merak, heyecan, tutku, ihtiras, ağzını burnunu kırmaya teşvik, yüreğini yakıp üzerine bir bardak soğuk su bile dökmeden yanmasını seyretmeye meyillendirecek sadistlik ve nefret uyandıran onca meziyete sahip bu adamın, ilgisini çekmek göründüğünden çok daha zor olmayacaktı... Neredeyse imkansız olacaktı.

Ama Sophie'nın üstesinden gelmeyeceği hiç bir şey olamazdı! Hele ki sorun, kuzenini küçük düşürmekse... Kesin başarmalıydı. Ve asalak kuzen Liliana bu kibirli Konttan fena halde hoşlanıyorsa, kesin elinden alıp ondan intikamını almalıydı. Ama işin kötü yanına, henüz maruz kalmaya başladığında, işler hiç ummadığı anda berbat bir hal aldı. Brendan Blackmore'u her gördüğünde hissettiği kalp çarpıntısı, umutlarını tüketen kıskançlık ve umutsuz arzuya yenik düşmekten ileriye gitmeyen farkındalık... Genç kız hayatında hiç olmadığı kadar, duygularıyla savaşmaya başladığı anda, uygulayacağı rotasından şaşmasına ramak kalınca, bocalar.

Sophie'ye göre Brendan'a dokunmak buzla yanmaktı ve Sophie ahmaklar gibi düşünmeden yanmak istiyordu. Hemde nefret ettiği, intikam uğruna... Peki yanacak mı? Yoksa bu ihtiraslı arzuyla başa çıkacak mı?

İkisini bir araya getiren skandal, onları artık geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunda, Sophie ya pes edecek ya da imkânsız gibi görünse de mutluluk için sonuna kadar savaşacaktı, hemde peşinde Liliane gibi düşmanla...

Şimdi benim yorumuma gelelim...

Kocaman kitapları yazan ben, yorum yazma konusunda bir o kadar beceriksizim… Sorun insanların emeklerine verilmiş saygıdan sanırım… Ufak bir dil yarasıyla, düşüncesiz bir eleştiriyle, insanları kırmaktan korkarım… Ama ‘Ruhun Ateşi!’ İşte bu kitap için söyleyeceklerim; bir yazardan çok okuyucu çelişkisi… Yazarın kalemine laf etmek haddime değil, keza gerçekten insanı içine çeken şahane bir sihri var zekâsının… Kitap iş güç arasında bile, 2 günde bitti! Ben kendimi aştım sanırım…

Kitabın konusundan yukarıda bahsettim, alın okuyucun…

Pişman olmayacağınız garanti! 

Kitap başladı, bitti ama macera bitmedi… Aşk, ihtiras, tutku, ahmaklık, yanılgı, sevgi, aile bağları, arkadaş sevgisi, daha sayamadığım bir sürü özellik, özümseme içerisine hapsolmuş bir kitap. Zeynep… Ben hala o duvarda; Çiçek Kokulu Kadın’ın olup olmadığında kaldım… Ya ikizler beni bile ürpertti . Var mı cidden? :p

Şimdi kitaba dönelim… Başlarda soğuk bakışlı, alaycı, kibirli, küstah, kendini beğenmiş züppe, hergele vs. Lordumuza, ne sövdümmmm… Hatta birkaç yerinde, dayanamayıp yazarımıza mesaj çekerek, kitap tacizi yaptım. Affedersin kuzum dayanamadım! Hele Lily var ya…? Bu isimle hiçbir kitap karakterime iyi rol yazmam ben artık, o derece isimden soğuttu beni. Sinsi yılan! İnan bir sıra kitabı paralamayı, cidden düşündüm… 

Kitaba dönelim… Kuzen kızımız yediği kaba pislemekle kalmadı sadece… Midem bulandı onun karakterinden, kişiliğinden, sığlığından… Sonra Leigton Kontu Berendan var ya, o kas kafalı, çam yarması züppe Lord, nasıl bir ahmaksa, kızımıza etmediği hakaret kalmadı, bir de bunun üstüne ondan sevgi bekledi… Ben dedim, bir ara bırak şu salağı Sophie, boğulsun ahmaklar denizinde… Yok inatla gitti peşinden… Sonra yan karakterlere bayıldım…Adrian, Stephan, Isabel, Maddy, Kate… O ufaklın Sophie’yı sağmalık inek sandığı bölüm, beni güldürdün. Bu kitapta, Sophie’nın ailesine çok kızdım. Bir anne, baba nasıl evladını geri planda bırakır ki, hem de kuzenin farkında olduğu halde…? Sonra böyle tatlı kayınvalide yenir… Meddy, eğer işe el atmasaydı, kas kafalı Lordumuz rüyasında bile göremezsi Sophie’yı… Yani anlatmakla bitmez kitap… Eğer naçizane fikrimi merak eden varsa, mutlaka okuyun. Bu arada Loigton Kontu Brendan Blackmore’yi bu kadar güzel tasvir ettiğin için teşekkürler… ama yazık ki, bir çok kız evde kalacak… Teşekkürler… serinin diğer kitabını beklemekteyim.



Kitaptan replikler:

Duygusal anlamda uyarılmıştı,cinsel ve tensel hazdan aklını yitirecek durumdaydı. Bu haldeyken dışarıda savaş çıksa ruhu bile duymazdı. Bu yüzdende oda kapısı açılıp Maddy, "Sophie hayatım nasılsın? Umarım Kate..."dediğinde bile tepkisizdi.Kapıda durup öylece dikilen Maddy ile anlamlı birkaç saniye boyunca sessizce bakıştılar.Pozisyonlarından çok ilettikleri mesaj önemliydi. Maddy'nin siz şey mi yapıyorsunuz?sorusuna gözleriyle gördüğün gibi cevabını verdi.İnsanın konuştuğundan daha hızlı düşünmesi böyle bir şeydi galiba...
"Sen yola çıkmadan önce bir şeyler mi içtin?Sarhoşken de böyle anlamsızca konu değiştiriyordun."
Elbette içmedim. Sadece beni tekrar görmezden gelmenden önce kafamdan geçen tüm soruları sormaya çalışıyorum."
"Öyle mi yapıyorum gerçekten?"
Çoğunlukla... Belli haller dışında." Yani geceleri demek istemişti ama o kadar cesaretli değildi.
"Hangi haller?"
"Brendan benimle dalga geçtiğini biliyorum. Bence bu kadar yeter."
"Karımla asla dalga geçmem."

1 yorum:

  1. Merhaba bloğun hayırlı,takipçilerin çok olsun.
    Merak ettiğim kitaplardan biri uzun zamandır listemde sıra gelmedi henüz :)
    Bol kitaplı günler dilerim,sevgiler...

    YanıtlaSil